Asgari Ücret
Asgari Ücret

Asgari Ücret Politikası Ekonomiyi Nasıl Etkiler?

Asgari Ücret

Bu çalışmada Asgari ücretin tanımından başlayıp, ekonomik yansımalarını incelemeden önce asgari ücretin önemsiz görüldüğü ve olmadığı sanayi öncesi dönem ile; asgari ücretin zorunluluk arz ettiği süreç olan sanayi sonrası dönemler ele alınacaktır.

Sanayi Öncesi Toplumda Ücretler

Sanayi öncesi dönemlerde, tarım yoğunluklu olan toplumlarda ücretin ortaya çıkışı farklıydı. Aslında bu tür toplumlarda ücretin ortaya çıkışı tamamen emeğe bağlıydı. Emeğin oluşması noktası da mevsimsel işçilik ya da geçici süreyle çalışma ile olmaktaydı. Sanayi öncesinden henüz sanayiyle tanışmamış ve tarımsal toplumda çalışmak zorunda olan insanlar yılın belli dönemlerinde (örneğin: yazın fındık toplamak gibi) tarımda çalışıp gelir elde ederlerdi. Burada ki emek ise insan gücüydü ve bu emeğin karşılığında ise insanlar ücret alırlardı. Yani sanayi öncesi toplumlarda emek kas gücüyle ortaya çıkıyor ve emeğin karşılığı ise ücret oluyordu. Emeğin karşılığında alınan bu ücretlerin düzeyleri ise çalışılan sektöre ve şartlara bağlı olarak değişik göstermekteydi. Hatta çalışan kişinin tarımda sağladığı verimliliğe göre de aldığı ücret belirleniyor ve bu ücret değişlikleri yıldan yıla da farklılık arz ediyordu. Ücretin belirlenmesi noktasında işveren ve çalışan arasındaki pazarlıkta oldukça tabii ki önemliydi. İşçi ve işveren ücret noktasında anlaşır ve bu anlaşma dikkatinde ödemeler gerçekleşirdi.

Sanayi Sonrası Toplumda Ücretler

Sanayi toplumuna geçiş ile birlikte, toplum emek yoğun halden, sermaye yoğunluklu sisteme ayak uydurmaya başlamıştır. Emeğin yerini sermayenin alışıyla da üretim yapısının değişmesi kaçınılmaz olmuştur. Ve bu değişiklikler sanayinin üretim yapısına sermaye bazlı olarak yansımaya başlamıştır. İnsanlar artık yavaş yavaş tek başlarına bir işyeri ya da bir dükkan açmamaya başlıyor, hatta açık olan halihazırdaki işletmelerde zarar etme ve hatta kapanma noktalarına geliyorlardı. Çünkü artık üretimde sanayinin var oluşuyla, emeğin yanında sermayenin getirisi olan makineleşmede yer almaktaydı. Yani üretim sürecinde artık insan emeğinin yani kas gücünün yanında; üretimi serileştirecek ve kas gücünden daha hızlı işleyecek olan makine gücüde kullanılacaktı. Sanayileşme aşamalarının ilk döneminde makinalar ilk üretime göre basit yapılmış olsalar da, belli bir sermaye gerekliliğini ortaya çıkarmaktaydı. Yani herhangi bir tezgah açma maliyetiyle karşılaştırılamayacak kadar üst seviyeye geçilmişti. Bu durumda da belli bir sermayeye sahip olmayıp bu makinaları üretime ekleyemeyecek işletme sahipleri, sanayileşmiş ve bu makine gücüne sahip olan işletmelere göre az gelir elde edecekler hatta işletmelerini kapatmak zorunda kaldılar. İşletmeleri kapatan ve işsiz olup sanayileşme sürecine ayak uyduramayacak ama sadece emek arz edebilecek birçok insanda; sanayi yoğunluklu işletmelere mecbur kaldı ve iş talebinde bulundu. Bu esnada ise sanayinin günden güne gelişerek aşamalar atlamasıyla sanayi yoğunluklu fabrikalar güç kazandı ve üretimde ölçeklerini büyütmeye gittiler. Bu ölçeği büyüyüp günden güne güç kazanan fabrikalara başvuran ve emek arz edebilen işçilerin ücretleri ise değersizleşme başladı. Çünkü makine gücü bakımından sermayeleriyle devleşen işletmeler, emeğe az miktarda ve niteliklilik şartıyla ihtiyaç duymaya başladılar. Sermaye karşısında değer kaybeden emek, sanayinin gelişimiyle; makina karşısında ücret kaybeden işçilere, kas gücüne dönüşmeye başladı. Artık üretime katılacak bu kişilerde ücret hakkında pazarlıkta ve söz sahibi olmak noktasına da zayıf pozisyona düşmeye başladılar. Ve artık işçi bazından emeğin getirisi ücret bir hayli düştü. Üretim geliştikçe kitle ve seri üretime dönüşmeye başladı. Bu dönüşümün neticesinde de tezgah piyasalarındaki üretim yıkılmaya yüz tutarken; bu piyasada var olan kas gücüde fabrika sistemine mecbur kalmak durumunda olmuştur. Fabrika sistemine mecbur kalan işçinin artık ücretli olarak çalışmak durumunda kalmıştır. Toplumun büyük kesimi bu zorunluluğa dahil olduğundan ve çalışmak isteyenlerin sayısı da arttığından dolayı ücretlerin düzeyleri düşmeye başlamıştır. Hatta ücretlerde öyle bir düşüş yaşanmıştır ki elde edilen gelir elde edilen gelirle bir kişi ancak geçimini sağlayabilir olmuş yani o gelir ancak bir kişinin ihtiyaçlarını karşılayabilmiştir. Bu durum meydana gelince de artık ailede baba hariç anne ve çocuklarda çalışmak gelire katkı sağlamak zorunda kalmışladır. Çalışma şartları da üstelik son derece zor hale gelmiştir. İzin olamadığı gibi günlük çalışma saatleri de epey uzundu (13-16 saat) Bu gelir kıtlığı neticesinde yaşam zorlukları peyda oluyordu. İçinde bulunulan sefalet halinden, açlıktan kitle şeklinde ölümle meydana geliyordu. (Hatta öyle ki bu dönemlerde çalışanların yaşama yaşları 30 yaşa kadar inmiştir). Ücretlerin bu kadar düşüşü karşısında etkili müdahalelerin yapılmamasının ise önemli bir sebebi vardır ki bu da; dönemin liberal iktisat anlayışla beslenişidir. Çünkü bu anlayışa göre piyasanın kendi kendini temizlediği, piyasaya dışarıdan bir elin müdahale etmemesi gerektiği zaten “görünmez bir elin” var olduğu kanısı süregelmekteydi. Bu görüşler nedeniyle de görünmez elin ücret düzeyini hak edilen noktaya ulaştıracağı varsayılıyordu. Yaşananlarla inanılan görüşlerin aksiliği fark eden dönem iktisatçıları, ücretlerin emeğe göre arz ve talebinin belirlenişinde bu ücretlerin asgari ücretin altında oluştuğunu saptamışlar ve bu durumu “Tunç Kanunu” olarak öne sürmüşlerdir.

Bu makale ilginizi çekebilir:   Kodak Antitröst Davası

Devletin Ekonomiye Müdahalesi

Devletin piyasaları düzenleme, arz talepleri dengeye getirme ve gelirde eşitlik sağlama adına belli başlı yöntemleri vardır. Bu yöntemler genel olarak müdahaleler ve fiyat kontrolleri başlığı altında değerlendirilebilir. Aslında devletin yapmış olduğunu tüm müdahalelerin amacında halkın haklarını gözetmek vardır. Bu hakları gözetmede önemli bir nokta vardır ki bu da fiyat kontrolleridir. Fiyat kontrolleri bazında devlet müdahalelerine bakıldığında ise, Fiyat kontrollerinin devlet tarafından yasalar ve düzenlemeler eşliğinde belirli olan bir malın ya da hizmetin fiyatının belirlenmesi ya da o fiyata dair sınırlamaların yapılması olduğu söylenebilir ve bu fiyat kontrolleri 3 farklı yöntem üzerinden yapılır ve bu yöntemler şunlardır:
• Tavan fiyat uygulaması: kira kontrolleri
• Taban fiyat uygulaması: asgari ücret
• Tarımsal denetim uygulamaları
Bu 3 çeşit fiyat kontrolünden taban fiyat uygulamasına bağlı olan asgari ücreti, “Asgari Ücret Politikası Ekonomiyi Nasıl Etkiler” olan konumuz bazında ele almak gerekirse: Ülke ekonomilerine direkt olarak asıl müdahalelerin asgari ücret düzenlemeleriyle başladığını söyleyebiliriz. Bu asgari ücret düzenlemelerini ekonomik alana devlet tarafından yapılan ilk müdahaleler olduğunu söylemekte yanlış olmaz.
Devletin asgari ücret bağlamındaki düzenlemelerini değerlendirecek olursak asgari ücretin ortaya çıkışıyla başlamak gerekir;

Asgari Ücretin Ortaya Çıkması ve Belirlenmesi

Sanayi sonrası dönem, tecrübeyle sabit göstermiştir ki; devletin müdahalesinin olmadığı ekonomik sistem içinde ücretler düşecektir. Yani müdahale edilmeyip kendi işleyişine bırakılan piyasalarda ücretler asgari geçim seviyesinin altına seyretmeye mahkum kalacaklardır. Piyasaların içlerinde bulundukları şartlar neticesinde işveren emek arz edebilen işçiler karşısında güçlü bir duruma geçmiştirler. Bu durum sonucunda ücretler çok düşük seviyede belirlenmeye başlamıştır. İnsanlar artık açlık sınırlarında yaşayabilir hale gelmişlerdir. Bu yüzden tüm toplumlarda bir aileyi geçindirecek kadar bir düzeyde olan asgari ücretin belirlenmesi vazgeçilemez bir zorunluluk haline gelmiştir.

Asgari ücretin bu bağlamda ülkeler bazında yıllara göre sırayla kabul edilişi şu şekildedir:
• 1894 yılında Yeni Zelanda’da
• 1896 yılında Avustralya’da
• 1900’lü yıllarda İngiltere’de (20 yıl içindeki uzun süren uğraşlar sonucunda kanunlaşmıştır.)
• 1915 yılında Fransa’da, Almanya’da ve Avusturya’da
Not: Günümüzde belirlenen asgari ücret ile tarihsel olarak belirlenen asgari ücret kavramsal düzeyde çok farklı anlamlar içermektedir.

Asgari Ücretin Tanımı ve Hesaplanması

Tanımı

Kelime anlamı olarak asgari minimum, en düşük anlamına gelir. Asgari ücret ise bir insanın temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi adına bu ihtiyaçlara yetecek seviyede düzenlenerek işçilere verilen en düşük ücrettir. Asgari (minumum) ücret bir diğer değişle: işçilere bir çalışma gününün karşılığında günlük bazda değerlendirilerek ödenen ve işçinin gıda, giyim, konut, sağlık, ulaşım vb gibi temel ihtiyaçlarını günün fiyatlarını dikkate alarak bu fiyatlar üzerinden en az seviyede karşılamaya yetecek olan ücrettir. Yukarıda da bahsedildiği gibi asgari ücret günlük olarak değerlendirilir ve hesaplanır fakat işçiye ödemesi aylık olur.

Hesaplanışı

Asgari ücret devlete bağlı belli başlı temsilciler tarafından her sene yenilenir. Belirlenen bu asgari ücret tutarı hangi iş dalında ya da hangi sektörde verilirse verilsin mutlak suretle en düşük maaşı temsil edecektir. Kuraldır ki bir işçiye bu devlet kollarınca belirlenen asgari ücretin altındaki bir seviyede ücret ödenemez. Zaten belirlenmiş olan asgari ücret en minimum ücret seviyesidir. Bu ücretin altında işçi çalıştırılması yasaktır. Asgari ücret hesaplanırken insanların zorunlu olan temel ihtiyaçlarının dikkate alınmasının yanında başka dikkate alınan önemli noktalarda vardır. Bu dikkate alınan diğer konular ülke bazında başlık olarak benzer olsalar da, içerik olarak olduğundan her ülkede farklı hesaplanacaktır. Bir örnek ile açıklamak gerekirse:

Örneğin, dünya üzerinde A ve B olarak 2 ülke olsun. A ülkesi gelişmiş, sanayide çığır açmış, teknoloji ve bilgi devi olan bir ekonomik yapıdayken; B ülkesi az gelişmiş hala ilkel toplum yaşantısı süren, tarıma dayalı yaşayabilen, dış ticareti dahi olmayan, ancak yoksulluk sınırında yaşayabilen ekonomik yapıya sahip bir ülke olsun. Bu iki ülke içinde aynı asgari ücret seviyesinin belirlenmesi elbet yanlış olacaktır. Her ülkenin makroekonomik göstergeleri farklı olacağından bunların yansımaları da farklı olacaktır. Bu yüzden asgari ücret ülkelerin kendi ekonomileri göz ününde bulundurularak hesaplanmalıdır.

Asgari ücret hesaplanırken, bu ücrete sahip olacak işçinin temel ihtiyaçlarının dikkate alınmasının yanı zaman ve mekan gibi değişkenlerde dikkate alınmada önem arz etmektedir. Zaman ve mekan bazında ülkelere göre farklılık gösteren ve ülkelerde sürekli olarak değişime uğrayan iktisadi, sosyal ve kültürel faktörlerin etkisi de dikkate alınmalıdır. Çünkü örnekten de anlaşılacağı üzere bir ülke için hesaplanıp ortaya konan ve geçerli olan asgari ücret hesabı, başka bir ülke için geçerli olmamakla birlikte aynı başarılı sonuçları vermez.
Kutal’a göre asgari ücretin hesaplanması ve tanımı 4 ana unsura bağlı olarak yapılabilmektedir:

  • Birinci unsur, asgari ücreti asıl şekillendiren, ücret karşılığında emeğini arz eden ve işverenine ücret bazında bağlı olan ve arz ettiği emek karşısında da elde ettiği ücretle geçimini sağlayan kişi yani “İşçi”dir. Bunun yanında asgari ücrete sahip olacak kişinin mesleği, cinsiyeti yaşı ve çalıştığı sektör gibi noktalarda asgari ücretin belirlenmesinde önemlidir ve dikkate alınmalıdır.
  • ikinci unsur ise asgari ücretin belirleniş amacıdır. Asgari ücretin belirlenişinin en temel amacı insanların temel ihtiyaçlarını sağlamaktır. Bu amaç dışında bireyi kültürel ve sosyal yönden de geliştirme amacı güdülürse bu amaç hesaplamalara yansıtılmalı ve asgari ücretin seviyesi buna göre belirlenmelidir. Devlet Temel asgari ihtiyacın yanı sıra “sosyal bakımdan donanımlı” insan için sosyal asgari bir yaşam düzeyi de sağlayabilir. Yani zorunlu ihtiyaçlar adı altındaki fizyolojik hayatı devam ettirmeyi karşılayabilen bir asgari ücret hesabı, sosyal yaşamı da dikkate alacak olursa bireyin manevi ve kültür içerikli ihtiyaçlarını da asgari olarak bir seviyede karşılaması gerekmektedir.
  • Üçüncü unsur olarak, asgari ücretin belirlenmesinde işçinin arz ettiği emeği dışında kişiliği dikkate alınır. Asgari ücretli kişinin insan olma kimliğiyle yaşayabileceği asgari faydalar sağlanmaya çalışılmaktadır.
  • Son olarak ise asgari ücretin hukuki bir gereklilik olduğu açıktır. İşverenin yanında işçinin de isteğine bakılmaksızın belirlenen asgari ücretin işçiye ödenmesi zorunludur. Hatta belirlenmiş ücretin altında bir ücret ödemek sebep ne olursa olsun kesinlikle yasaktır.
Bu makale ilginizi çekebilir:   Brexit: İngiltere ve Avrupa Birliği Ekonomisine Etkileri

NOT: Ayrıca asgari ücretin ödenmesinin zorunlu oluşu yani asgarin ücretin bağlayıcılığı Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (İLO) 131 sayılı sözleşme kararında da açık bir biçimde belirlenmiştir.
İşte bu dört unsur göz önüne alındığında asgari ücret net olarak şu şekilde ifadelere dökülebilir: “Asgari ücret, emek arz edebilen işçiye insan hak ve özgürlükleri nedeniyle sosyal bakımdan da uygun bir yaşam seviyesi sağlamaya ve işverenlere tespit edilenden daha düşük ücret ödemeyi men eden mecburi karaktere sahip bir ücrettir.” (Akın 2010)

Asgari Ücretin Ekonomik Etkileri

Asgari ücretin ekonomik sonuçlarını değerlendirmek gerekirse:

a- Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin çoğu asgari ücretlerin artışı neticesinde maliyetleri arttığından dolayı rekabet etmekte zorlanmaya başlarlar. Bu sebeple zaman içinde önceki üretim düzeyinden daha az üretime geçmeye başlarlar. Hatta maliyetlerin artışı gerekçesini öne sürerek çoğu işletme sahibi kendi lüksünden ödün vermek yerine, işçiyi ateşe atar ve işçi çıkarmayı tercih ederler. Bu tercihle de işsizliğin artmasına sebep olurlar. Küçük ölçekli işletmeler üzerinde yapılan bir araştırma neticesinde küçük ölçekli işletmelerin büyük ölçekli işletmelerle rekabet edebilmeyi ancak kendi işçilerine düşük ücret ödeyerek sağlayabildiği görülmüştür. Büyük işletmeler ise zaten bu maliyet açıklarını ileri teknolojiye sahip artılarıyla kapatabilmektedir.

• NOT: Özellikle asgari ücretin artışı sonucu, ekonomideki yüksek kriz ortamından ve bunalımdan ortaya çıkmışsa ve bu ücret artışları işletmelerin maliyetlerinin artış sebebi de olmuşsa işletme sahipleri hiçbir zaman kendi lükslerinden ödün vermeyeceklerdir. Belki 5 evinden 2’sini satsa işletmesini aynı işçi sayısıyla beraber krizden çıkarabilecek, maliyetlerini yeterli bir şekilde karşılayabilecektir. Ama günümüz toplumunun acı bir gerçeği de bencilliğidir. Bu noktada çıkış yolunu işçi çıkarmak olarak görecektir. Kendi hayatındaki belki de sonradan yokluğunu fark etmeyeceği değişiklik yerine; bir insanın kendisi dahil ailesinin de hayatını ciddi bir halde etkileyecek olan işçi çıkarmayı tercih edecek, kendi lüksü hep 1. Planda olacaktır. Yani kendi lüksünden ödün vermek yerine maliyetleri karşılayamadığından işçi çıkaracak böylece ülkenin işsizliği arttırarak kendi faydası için ülke ekonomisin faydasını minimize edecektir. Yanlış ama pratikte süreklilik kazanmış bu davranış maalesef ki kriz ortamında ki günümüz toplumunu temsil niteliğindedir.
b- Dış ticaret ilişkilerinde Türkiyeyi rekabet kıstası altında zorlayan ülkeler vardır. Çin, Hindistan, Pakistan, Mısır ve birkaç Afrika ülkesi; Avrupa ülkelerinden ise Hırvatistan, Slovakya, Polonya vb. gibi ülkelerde asgari ücret düzeyleri daha düşüktür. Yani bu ülkeler Türkiye’ye kıyasla daha düşük ücret düzeylerine sahiptir. Böyle bir durumda Türkiye’de asgari ücretin yüksek olması ya da yükseltilmesi dış ticareti etkiler. Diğer ülkelere göre Emek yoğun olan sektörlerde Türkiye’nin rekabet edebilme potansiyeli düşecektir. Türkiye ihracat ürünlerinde fiyat belirleyemediği için asgari ücretteki yükselişi fiyatlara yansıtamayacak ve maliyetlerini telafi edemeyecektir. Maliyetler arttığında da bazı firmalar zarara uğrayacak ve böylece ihracatta azalacak işsizlik artacaktır. İhracattaki azalmayla ise Türkiye’deki en büyük sorun tekerrür edecek yanı cari açık artacaktır.
c- Türkiye içerisinde satıcıların birbirlerine mal satışlarında fiyat değişiklikleri olur. Yani iç pazarda satış yapan birçok işletme maliyetlerini karşılayabilmek adına bu eksiyi fiyatlarını arttırarak satışta artıya çevirmeye çalışır. Fiyatların bu amansız artışı ise enflasyonu tetikler. Başka bir boyutu da işletmelerin bu maliyet artışlarını fiyatlara yansıtamamalarıdır. Bu durumda da işletmeler kar elde edemez aksine zara ederler ve işletmelerini kapatmak durumunda kalırlar. Bunun sonucunda da bu kez işsizlik artar.
d- Asgari ücret kamu kesiminin ücretlerinden farklıdır. Yani asgari ücretle kamu kesiminin direkt bir ilişkisi yoktur. Hatta kamu kesiminin ücretleri asgari ücrete göre fazladır. Söylenebilir ki özel kesime ait asgari ücret artışları kamu kesiminde çalışmakta olan işçilerin ücret artışını talep etmelerine yol açacaktır. Kamu kesimindeki ücret artışı ekonomiye 2 etki olarak yansıyacaktır:

◦ İlk olarak kamu kesimindeki bu yüksek ücret artışları bütçenin açıklarını tetikleyecek ve olumsuz etkileyecektir. Bu sebeple artan bütçe açığı ise ekonomik güveni sarsacak, ve kötü bir ekonomik yapı seyreden Türkiye ekonomisini daha da uçuruma çekecektir. Finans alanında da vergi artışları olacak ve bu vergi artışları da üretime negatif etki edecektir. Bu sebeple de faiz oranlarındaki artışlarda kaçınılmaz olacaktır.
◦ İkinci olarak ise, ücret artışından kaynaklı olan bütçe açıkları ve bu bağlamdaki kamunun ücret bazındaki talebinin artışı enflasyonu yükseltecektir.
e- Ücret artışlarını dönemsel bazda inceleyecek olursak kısa dönem ve uzun dönem olarak etkileri olur. Yukarıdaki maddelerde ifade edildiği üzere asgari ücretlerin artışı sonucunda kısa dönemde: maliyet artışları, üretim düşüşleri, enflasyon artışı (hem maliyet hem de talep dolayısıyla), işsizlik artışı, ihracat düşüşleri meydana gelecektir. Orta ve uzun dönem bağlamında asgari ücretin ekonomik etkilerine bakacak olursak: uzun dönemde ücretin artışı sebebiyle talep artışı üretimi arttıracaktır. Daha fazla talep oldukça uzun dönemde üreticiler arzı arttıracaklardır. Bu noktada da uzun dönemde, Klasik ve Neo-klasik iktisadın her arz kendi talebini doğurur anlayışına karşı; Keynesyen sistemdeki her talep kendi arzını doğurur anlayışı galip gelir.

Bu makale ilginizi çekebilir:   Enflasyon Nedir? Enflasyonun Ekonomiye Etkileri |2023

Asgari Ücret Artışının Etkileri

Asgari ücret artışının özel kesim açısından “Olumsuz” sonuçlarından bahsetmek gerekirse;

  • Bazı işletmeler bu ücret artışı yükünü maliyet bazında kaldıramayacağından dolayı çalışan sayısını azaltmaya başlar. Bu durum işsizliği artırır.
  • Ülke içerisindeki alım-satımda yani iç pazarda mal satan işletmelerin çoğu maliyetlrinde yükü fiyatlara yansıtarak pahalıya satar ve böylece maliyetlerinin artışını kapatmak için fiyat artışı yapmasıyla ekonomiye enflasyonu arttırarak zarar verir. Bazı işletmelerde bu maliyeti fiyatları artırarak sağlayamaz. Bu nedenle karları düşer ve ihracatta düşüşler gözlenir.

Asgari ücretin artırılmasının bazı “Olumlu”sonuçları da vardır;

  • Asgari ücretli çalışan insanlar, tüketimleri yüksek olan kesimlerdir. Yani bu yüzden bu asgarideki artık miktarı aslında tüketim harcamaları kalemine yansıyacak ve dolayısıyla talep artışı kaçınılmaz olacak. Bu talep artışı ilk etapta üretimdeki düşüşleri karşılayabilir.
  • Talep artışıyla beraber üretim artacaktır ve doğal olarak ise yatırımda artış olacaktır. Böylece büyüme olarak güç kaybeden ekonomi ayaklanmaya başlayacaktır. Bu sayede ekonomideki büyüme oranı tekrardan olumlu düzeylere çıkabilir.
  • Büyümenin yavaş yavaş eski gücüne geri dönmesiyle de istihdam alanındaki düzelmelerde kaçınılmaz olacaktır. Böylece en baştaki içi çıkarma durumları uzun vadede tersine dönebilir.
  •  Bireyin artan asgari ücretini tüketimde kullanmasıyla, tüketim harcamaları artacaktı. Bu tüketim harcamalarındaki artış doğal olarak vergi tahsilatını da arttıracaktır. Böylece devlet asgari ücretti arttırdığı gibi vergi alarak bunu avantaja çevirecektir.

Demek ki asgari ücret artışının olumlu ve olumsuz yönleri yaşanabilir. Fakat ekonomi içerisinde bu artıştan kaynaklı olarak kısa dönemde ilk önce olumsuz sonuçlar yaşanır. Ardından olumlu etkiler uzun dönemde yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlar. İstisnai olarak ise olumlu ve olumsuz sonuçların iç içe geçtiği eş anlı durumlarda olabilir. Fakat illa bir sıralamaya tabii tutmak gerekirse: öncelikle olumsuz sonrasında olumlu sonuçlar yaşanmış olunacaktır.

EK BİLGİLER

Bir bireyin asgari ücretinin Dolar ve Euro alımı karşısındaki yıllara göre seyri;

Euro Grafiği
Dolar Grafiği

 

2019 yılı Asgari Ücreti ve Yasal Kesintileri (01.01.2019 – 31.12.2019):

 

01.01.2019 – 31.12.2019

Brüt Ücret

2.558,40 TL

SSK Primi İşçi Hissesi

358,18 TL

İşsizlik Sigortası Primi İşçi His. S.

25,58 TL

Gelir Vergisi Matrahı

2.174,64 TL

Gelir Vergisi

326,20 TL

Damga Vergisi

19,42 TL

Kesintiler Toplamı

729,38 TL

Net Ücret

1.829,02 TL

Asgari Geçim İndirimi (+)

191,88 TL

Net Ele Geçen Ücret

2.020,90 TL

 

Not: Asgari geçim indirimi dikkate alınması gerekir. (Bekar ve çocuksuz kişiler için düzenlenmiştir.)

2019 YILI ASGARİ ÜCRETLERİ

İşçinin bir günlük asgari ücretinin; 1/1/2019- 31/12/2019 tarihleri arasında (85,28) seksen beş lira yirmi sekiz kuruş olarak tespitine ve Resmî Gazete’de yayımlanmasına oy birliğiyle karar verilmiştir.
Buna göre 2019 yılı asgari ücret aylık brüt 2.558,40 TL,  aylık net 2.020,90 TL, günlük brüt 85,28 TL olmuştur.

Not: Asgari geçim indirimi dikkate alınması gerekir. (Bekar ve çocuksuz kişiler için düzenlenmiştir.)

​​​​YÜRÜRLÜK TARİHLERİ

16 YAŞINI DOLDURANLAR

16 YAŞINI DOLDURMAYANLAR

GÜNLÜK

AYLIK

GÜNLÜK

AYLIK

01.01.2005 – 31.12.2005

16,29

488,7

13,86

415,8

01.01.2006 -31.12.2006

17,7

531

15

450.00

01.01.2007-30.06.2007

18,75

562,5

15,89

476,7

01.07.2007 -31.12.2007

19,5

585

16,38

491,4

01.01.2008 -30.06.2008

20,28

608,4

17,18

515,4

01.07.2008 -31.12.2008

21,29

638,70

18,02

540,60

01.01.2009 -30.06.2009

22,20

666,00

18,90

567,00

01.07.2009 -31.12.2009

23,10

693,00

19.65

589,50

01.01.2010 -30.06.2010

24,30

729,00

20,70

621,00

01.07.2010 -31.12.2010

25,35

760,50

21,60

648,00

01.01.2011 -30.06.2011

26,55

796,50

22,65

679,50

01.07.2011 -31.12.2011

27,90

837,00

23,84

715,30

01.01.2012 -30.06.2012

29,55

886,50

25,35

760,50

01.07.2012 -31.12.2012

31,35

940,50

26,85

805,50

01.01.2013 -30.06.2013

32,62

978,60

27,97

839,10

01.07.2013 -31.12.2013

34,05​

1,021,50

29,25

877,50

01.01.2014 -30.06.2014

35,70

1,071,00

35,70

1,071,00

01.07.2014 -31.12.2014

37,80

1,134,00

37,80​

1,134,00​

01.01.2015 -30.06.2015

40,05​

1,201,50​

40,05​

1,201,50​

01.07.2015 -31.12.2015

42,45

1,273,50

42,45

1,273,50

01.01.2016 -31.12.2016​

54,90

1,647,00

54,90

1,647,00​​

01.01.2017- 21.12.2017

59,25 ​​

​​1,777,50

59,25

1,777,500

01.01.2018- 31.12.2018

67,65

2,029,50

67,65

2,029,50