Enron Skandalı
1980 yılında Houston’da kurulan Enron şirketi, esas faaliyet alanından uzaklaşarak, enerji ticareti başta olmak üzere, pek çok değişik alanda faaliyet göstermeye başladı. Bu amaçla Özel Amaçlı Girişimler (Special Purpose Entities) adı altında ikincil şirketler kurdu. Enron Şirketi’nin iflası, sadece hissedarlarını ve çalışanlarını değil, işletme çevresinin (paydaşlar- stakeholders) tamamını etkiledi. Bu olayda başta mevcut sistem olmak üzere, denetim süreci, işletme çalışanları ve bu hisselere yatırım yapanlar eleştirilmektedir.İflastan bir yıl öncesine kadar firmanın hisselerinin değeri 80 $ düzeyinde iken artık hiçbir değer ifade etmemektedir. Bir zamanlar hızla yükselen hisse fiyatları ile Wall Street’in en gözde şirketlerinden olan bu firmanın geleceği, Amerika’da enerji endüstrisinde serbestleştirmeye gidileceği haberleri ile parlamıştı. Ancak, kendi tepe yöneticilerinin ellerindeki şirket hisselerini büyük karlarla satmalarının akabinde, hissedarların birikimleri ve çalışanların tasarrufları yok olarak bu iflas olayı gerçekleşti. Şirketin muhasebe ve denetim uygulamaları titiz bir incelemeye tabi tutuldu ve firmanın denetiminden sorumlu ve beş büyük muhasebe firmasından biri olan Arthur Andersen firması da ağır eleştirilere hedef oldu. Dolayısıyla Enron’un ani iflası denetim mesleğinin, mesleki kurallarının ve ahlaki güvenilirliğinin tekrar gözden geçirilmesi sonucunu gündeme getirdi.
Enron ve Arthur Andersen
Enron firmanındeki yolsuzlukların ortaya çıkması ve dünyanın önde gelen denetleme şirketlerinden Arthur Andersen’in de bu süreçte rol alması, aslında çöküşe yol açacak bir piyasa mekanizmasının varlığı için bir uyarı sinyali olmalıydı. Amerikan kurumsal kültürünü derinden etkileyen bu olay, dünyanın geriye kalanındaki özellikle gelişmekte olan ülke ekonomileri açısından yabancı değildi. Ancak bu defa sahne ve oyuncular yer değiştirerek oyun dünyanın en gelişmiş ülkesinde sergilenir olmuştu. Amerika Birleşik Devletleri’nde “11 Eylül” saldırılarından sonra finans alanında ikinci bir şok ülkenin en büyük enerji şirketlerinden Enron’un ülkeyi sarsan iflasının yarattığı sonuçlarla yaşandı. Enron’un ortaya çıkardığı etki ve sonuçlar sayesinde aslında pek çok şeyin geç de olsa farkına varılmış oldu. Yıkılmaz ve sarsılmaz zannedilen pek çok Amerikan değer ve kültürü, sadece bir firmanın, “Enron”un, ancak tarih kayıtlarına geçecek tür ve büyüklükteki iflas talebiyle sarsılmaya başladı. “11 Eylül” sonrası dönem düşünülecek olduğunda bu durum, çok yeni bir şey olmamasına karşın Amerika için alışık olan bir durum değil
Sonuçta 1980′li yılların küçük çapta bir boru hattı şirketi Enron, kısa- bir sürede (2000 yılı) toplam geliri 100 milyar doları bulan dünyanın sayılı en büyük enerji şirketlerinden biri haline gelmişti. Aynı yıl itibariyle temel verilerine bakıldığında toplam aktifleri 65.5 milyar dolar ve toplam çalışan sayısı 19.000′ e yaklaşmıştı. 2000 yılı gelirleri 100 milyar doları aşan Enron, enerji üretimi ve dağıtımı ile başlayıp, daha sonra enerji ticareti üzerinde yoğunlaşmış bir şirket. Şirket, zaman içerisinde, kendi başına adeta bir enerji borsası haline geliyor ve ABD ile Avrupa’da enerji ticaretinin yüzde 20′sini gerçekleştiriyordu. Bunun yanısıra, şirket birçok yeni alana da girmişti. Enron, bir yandan ABD’de enerji piyasasının liberalleştirilmesi için var gücüyle çabalarken, diğer yandan da bu piyasada önemli bir oyuncu haline gelmişti.
Şirket’in batışına giden yoldaki en önemli kilometre taşları, yasal ve/veya yasadışı olarak uygulanan bazı muhasebe kuralları ve Enron dışında kurulmuş birçok SPE şirket kanalıyla risklerin ve zararların bilanço dışına çıkarılarak gizlenmesi olmuştu. Bu işlemlerle ve diğer bazı ilişkiler sayesinde karlı ve parlak bir görüntü yaratılarak firmanın hisse senedi fiyatları yükseltilmişti. Enron’un, Ekim 2001 ‘de zarar açıklaması ve Kasım 2001 ‘de geçmişe dönük olarak gelirlerini düzeltmesiyle başlayan süreç, Aralık başında firmanın iflasını istemesiyle korkunç sona ulaştı.
2001 yılının Ekim ayında firmanın denetçi firması Enron’ un iştiraklerinden bir bölümündeki borç ve zararların Enron ‘un mali tablolarında yer alması gerektiğini kamuoyuna duyurduğunda bunun anlamı; Enron’un dönem faaliyetlerinin 1 milyar dolarlık zararla sonuçlanmasıydı. Bu beklenmedik gelişme üzerine Amerikan Sermaye Piyasası Kurulu olarak ifade edilebilecek SEC ve ondan sonra da olayın ciddi boyutları üzerine Adalet ‘Bakanlığı ile ABD Kongresi’nin soruşturmaları birbirini izledi. Soruşturmalarla birlikte Enron ‘un hisseleri ve bonoları değer kaybetmeye başladı. Şirket derecelendirmeleri aşağı çekildi. 2001 yılı başında 80$ ve Ekim ortasında 35$ olan Enron hisse senedi fiyatı hızla düşmeye başladı ve 2001 sonlarında 0.20$’a indi. Bu keskin fiyat düşüşü sonucunda yatırımcılar ve emeklilik fonlarını şirketlerinin hisse senedine yatıran Enron çalışanları büyük zarara uğradılar
En büyük rakibi Dynergy’le olan birleşme görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı. 02.12.2001 tarihine gelindiğinde Enron’un iflas başvurusunda bulunmaktan başka çaresi kalmamıştı. Bu başvurudan hemen sonra SEC, soruşturmayı Enron’un denetçi firmasını içerecek şekilde genişletti. Soruşturmaların ilk ortaya çıkardığı sonuçlar açıklandığında gerçekten Enron da önemli şirket evraklarının imha edildiği hatta bu eylemlerin soruşturma sürecinde sürdüğü ortaya çıktı.
Enron’u İflasa Götüren Süreç
Dünyanın en gelişmiş ülkesinde, yıkılmaz denilen Amerikan değerlerini sarsan Enron’u iflasa götüren süreçte şunlar yaşandı[3]:
- Halka açık olan bu firmanın ‘profesyonel yöneticileri’, siyasilerle arayı iyi tutmak için seçim kampanyalarına maddi destek sağladılar. Eski ve önemli bazı bürokratları firmanın Yönetim Kurulu’na alıp danışman olarak atadılar.
- Medyadaki önemli isimler Danışma Kurulu’na alınarak yıllık 100 bin dolara varan ödemeler yapıldı ve medya kontrol altına alınmaya çalışıldı.
- Olmayan şeyler olmuş gibi gösterilip birlikte çalışılan şirketlere transfer edilen borçlar sayesinde yüksek kar oranları açıklandı ve hisse senetlerine olan talepte patlama yaşandı.
- Şirketi denetlemekle görevli olan Arthur Andersen firması ile aynı zamanda danışmanlık anlaşmaları yapıldı. Öyle ki Enron AA’ya denetim için 25 milyon $ öderken danışmanlık için 27 milyon $ ödeme yaptı. Böylece AA ve Enron arasında kirli ilişkiler kuruldu.
- Düzenleme ve gözetim yapan kamu kurumları liyakatsiz personeli nedeniyle zamanında ve yeterli önlem alamadı.
- Moody’s gibi derecelendirme şirketleri gerçek bilgilerin saklanıp deforme edilmesi nedeniyle görevlerini yerine getiremedi ve skandal ortaya çıkana kadar şirkete kredi verilebilir notu verdi [4].
- JP Morgan Chase ve Citigroup gibi bankalar yüksek miktarda teminatsız krediler kullandırdı. İflasın ardından Chase 456 milyon $, Citigroup ise 228 milyon $’lık kayba uğradığını açıkladı [4].
- Kısa vadede zengin olmayı hedefleyen yatırımcılar da gerekli araştırmaları yapmadan hisse senetleri satın alarak firmanın iflası sonucunda etkilenenler kervanına katıldı.
Geçmişte son yönetim tekniklerinin ve yaratıcı stratejilerin kullanıldığı şirket olarak anılan Enron bugün artık sadece en yüksek pazar değerine sahip olup da iflas eden şirket olarak hatırlanmaktadır